Çocuk. İçimdeki. Büyümeyen.

Yaramazlık yapmış bir çocuk gibi. Yüzümde haylaz bir gülümseme, içimde korkuyla karışık bir neşe. Çocukken tatmadığım bu eşsiz duyguyu nereden öğrendim? Belki okuduğum kitaplardan belki izlediğim filmlerden belki de içimdeki büyümeyen çocuktan.

Çocuk. İçimdeki. Büyümeyen. O buldu formülü. Formül gökkuşağının altından geçmekti. Takla atarak geçmek. Korktum, ya takla atarken boynum kırılırsa? Ya tam altından geçecekken gökkuşağı kaybolursa? İçimdeki çocuk korkmuyordu. Tıpkı ateşin ne olduğunu bilmeyen çocuğun sobadan korkmaması gibi hiçbir şeyden korkmuyordu. Korkmama izin vermiyordu. Korkulacak işler yapmayı seviyordu. Çocuk. İçimdeki. Büyümeyen.

Öğretti içimdeki büyümeyen çocuk. Formülü en başından anlattı. Formül; önce korkmamak. Ya da korksan da yapmak. Korkuyla neşelenmek. Korkuyla eşelemek. Korkuyla güreşmek. Korkuyla gülüşmek. Korkuyla koşmak. Korkuyla uçmak. Korkuyla takla atmak. Korkmaktan korkmamak yani. Öğretti. Çocuk. İçimdeki. Büyümeyen.

Formülün ikinci evresi gökkuşağının altından geçmekti. Her şeyin değişmesi için. Gökkuşağının altından geçmek için önce yağmur yağması sonra güneşin açması gerekti. Gökkuşağının altından takla atarak geçmek gerekti. Geçseydim her şey değişecekti. Ne olduysa geçemediğimden oldu. Ne olmadıysa geçemediğimden olmadı. İçimdeki çocuk büyüdüyse geçemediğimden büyüdü.

Yıkılan evimizin eski hâline dönmesi için takla atmayı öğrenmem gerekti. Ya boynum kırılırsa? Evimizin enkazında kalan annemin de kırılmış mıdır boynu? Evimizin yıkıldığını duyan babam takla atarak mı gelmiştir yanımıza, koşarak mı? Evimiz. Yıkılan. Çocukluğumun üstüne yıkılan. Annemin üstüne. Babamın ciğerine. Gökkuşağının altından geçseydim değişecekti her şey.

Babamın ciğerleri hastalanmış. İyileşmesinin formülü moralini yüksek tutmakmış. Nasıl yapacakmış? Öyle söyledi babam. Çocuk için, dedi doktor. Çocuk için iyi olmak zorundasın, dedi. Babam bana baktı. Öksürdü. Kafasını çevirdi. Eliyle gözlerini ovuşturdu. Nasıl takla atılır, diye sordum babama. Babam, takla atmanın formülünü gösterdi bana. Evimizi yıkanlara yıkmanın formülünü kim öğretmiştir, diye sordum. Sustu babam. Öksürdü. Havaya baktı. Gözlerini ovuşturdu. Hadi, dedi. Kafanı yere koy, ayaklarını yukarı kaldır, şimdi, dedi. Ya boynum kırılırsa? Yaptım. İçimdeki çocuk yaptırdı. Korkmadı. Salonun başından sonuna kadar takla atarak gittim. Boynum kırılmadı. Annemin kırılmış mıdır? Ağlayacaktım. İçimdeki çocuk güldü. Ben de güldüm. Çocuk. İçimdeki. Büyümeyen.

Gökkuşağı ne zaman çıkar, diye sordum babama. Yağmur yağdıktan sonra güneş açarsa, dedi. Altından geçeceğim ve her şey düzelecek, dedim. Sustu. Gözlerini kaçırdı. Öksürdü. Annemi getireceğim, dedim. Daha çok öksürdü. Evet, demedi. Yapabilirsin, demedi. Yapamam diye korktum. Gökkuşağı çıkmaz diye korktum. Ağladım. Bağıra bağıra ağladım. Tamam, dedi babam. Sus, dedi. Daha çok bağırdım. İçimdeki çocuk bağırdı. Babam kızdı. Çok kızdı. Elini kaldırdı. Neredeyse vuracaktı. Korktum. Sustum. İçimdeki çocuk susmadı. Bağıra bağıra ağladı.

Babamdan korktum ama çok değil. Evimize bomba düştüğünde daha çok korkmuştum. Anneme seslendiğimde beni duymayınca daha çok. İçimdeki çocuk takla atmak istedi. Takla atarak evden çıktım. Beni gören bir abi, öyle olmaz, dedi. Bak, böyle daha güzel takla atılır, dedi. Bana ayakta takla atmayı öğretti. İçimdeki çocuk çok mutlu oldu. Mutluluktan uçacak sandım. Eve gidip babama göstermek istedim. Eve döndüğümde bir sürü misafir gelmişti evimize. Amcama babamı sordum. Annenin yanına gitti, dedi. Ama ben annemi getirecektim, evimizi de eski hâline döndürecektim. Neden gitti babam? Koşarak çıktım evden. Gökkuşağı aradım. Göklere, yerlere, dağlara, ovalara baktım. Bir sürü takla attım. “Yağ yağ yağmur” şarkısını söyledim. Yağmur yağmadı. Güneş açmadı. Gökkuşağı çıkmadı. Annem gelmedi. Evimiz olmadı. Babam gitti. Oturup ağladım. İçimdeki çocuk takla atmaya devam etti. Çocuk. İçimdeki. Büyümeyen.

Amcam beni alıp uzak yerlere götürdü. Ben gitmek istemedim. Gökkuşağının altından geçince, evimiz yeniden eski hâline dönünce, annemle babam gelince beni bulamazlar diye istemedim. Amcam gökkuşağının olduğu yerlere gideceğimizi söyledi. Aradığını bulmanın formülü gitmektir, dedi. Ama ben gittiğimiz yerde gökkuşağı göremedim. Amcama sordum. Biraz bekle dedi. Bekledim. Uyuduk, uyandık, uyuduk, uyandık. Okuldan döndüğüm bir gün amcam sana sürprizim var gözlerini yum, dedi. Elimden tutup beni odama götürdü. Şimdi aç gözlerini, dedi. Açtım. Odamın tavanına kocaman gökkuşağı çizmişti. Rengârenk. Ama bu gerçek değil ki diyecektim, içimdeki çocuk sevinç çığlıkları atmaya başladı. Sonra odanın içinde takla attım. Mutlu olmanın formülünü içimdeki çocuktan öğrendim. Büyük acıları unutup küçük tatlılıklarla sevinmekti formül. Tatlılıkların geçeceğini düşünmeden, korkmadan sevinmek.