Sıcak suda bardağı fazla durdurunca eli yandı Metin’in. Ihladı aniden. İyice çırağa döndük, dedi keyifsizce. Soğuk suya tuttu elini. Parmağını havlunun arasına alıp ocaktan çıktı.
“Metin, neden uzun süredir ıssız burası?” dedi Kâmil. Verdiği nefesin içinde yüzüyordu sorusu. “Üçtür geliyorum iyice çekilmiş herkes. Sadece esnafa mı çalışıyorsun artık?”
“Sorma abi. Viran olduk. Kimse uğramaz oldu. Neden solduk bu kadar vallahi ben de çözemedim. Önce en çok konuşanlar terk etti. Beklentileri vardı sanki. Sonra, daha az konuşanlar gelmedi. Sazlar duvarda kaldı. Müzik sustu. Sesler kesildi. Nasıl bir sessizlik anlatamam Kâmil abi. Bıçak gibi. Her gün dilim dilim doğruyor beni. Sandalyelerle dertleşiyorum. Bana neden öyle baktıklarını soruyorum. Çok somurtuyorlar Kâmil abi. Hesap soruyorlar. Ben daha ne yapabilirim? Dükkânı her gün açıyorum. Tavşankanı her gün ocakta kalıyor. Akşam dökerken nasıl içim acıyor bir bilsen. Masalar da bilmiyor. Her sabah ocağa gelirken nasıl içim geri geri gidiyor anlatamam. Ağzımızın tadı iyice bozuldu yani. Yirmi yıldır koşarak geldim ben buraya. Son bir yıl hiçbir zamana benzemiyor Kâmil abi. Ben daha önce böyle bir kimsesizlik yaşamadım. Tamam, anlıyorum masaları, sandalyeleri, ocağı da anlıyorum. Onlar da çok üzgün ama abi elden ne gelir. Gönüller uzaklaşırsa kim ne yapabilir, değil mi? Çocuk değiller ki abi tutalım kulaklarından çekip getirelim. Vazgeçtilerse kim ne yapabilir? Dünya çok acayip bir yer Kâmil abi. En neşeli günlerimizde ocaktan bunları seyrederdim. Asırlar öncesinden değil daha bir iki yıl önceden bahsediyorum. Allah nazarlardan saklasın diyordum. Dünyanın pençelerinden kurtulmuş bu gönül insanlarıyla aynı havayı solumak… filan diyordum. Ters köşe olduk Kâmil abi. Yapayalnız kaldık. Türküler kaçıştı buralardan.” Anlatacakları bitmiş gibiydi. Aniden aklına yeni bir şey gelmiş gibi “Düşündüm taşındım. Ben de ne yaptım biliyor musun abi?” dedi. Kâmil dikkatle onu dinliyordu. Bu ani soruyla gittiği yerden döndü. “Ne yaptın,” dedi “bulabildin mi bir çare?”
“Ben de düşündüm taşındım sosyal medyadan hesap açtırdım. Basacağım veryansını. Dur sen. Toplansın bakalım herkes. Hamza davet etti herkesi. Tanıdık tanımadık. Nasıl yapıyorsa? Yüzlerce kişinin haberi olacak, sen kafanı rahat tut, dedi. Son kurşunumuzu da atalım, bakalım ne çıkacak.” Kâmil, Metin’in çözümünden pek bir şey anlamadı ama sormaya da devam etmedi.
Metin karşı dükkânın önünde oturan Hamza’ya el etti. Hamza anında kahvenin kapısında bitti. “Metin abi, hesabı açtım, istediğin kişilere davet gönderdim. Şimdiden yüz kişiyi geçti takipçi sayısı. Senin mesajı da yazdım. Beklediklerimizin hepsi gelsin, patlatırız birkaç güne. İstediğin zaman paylaşırız.”
Gel gel diye işaret etti Hamza’ya. “Gir içeri. Yazdıklarımızı oku bakalım Kâmil abi de dinlesin. Onun da fikrini alalım.” Hamza sandalyeye oturdu. Boğazını temizledi. Yazdığı mesajı telefondan okumaya başladı.
Yetmiş yıllık sesler sustu. Ustaların ayağı kesilince nefes alamayacak duruma geldik. Âşıklar kahvesinde nicedir türküler yükselmiyor.
Gönüller küçüldü.
Duvarda asılı sazlar bize bakıyor. Ceset gibiyiz, hepimiz. İstisnasız. Hepimiz, dünyanın pençesine düşmek üzereyiz. Sesimizi duyan âşıklar, kahveye gelsin.
Meydan sessiz kaldı.
Burası dünya. Çok ıssızlaştı. Herkesin bir sınırı var.
Ahenk bozulmadan, ateş sönmeden, şiir tükenmeden, son tel kopmadan; bekliyoruz.
Âşıklar kahvesi boş kaldı.
Hamza yükselmiş sesini topladı. Nasıl olmuş der gibi baktı ikisine. Metin, “Tam istediğim gibi olmuş eline sağlık.” dedi. Kâmil, tam çözememiş olacak ki bir süre bekledi, “Hadi hayırlısı bakalım.” dedi. “Çağırmakla bu işler olmaz ama çare de kalmamıştı anlaşılan.”