Başka Türlüsü Mümkün Mü?

Yıllar önce okuduğum bir öykü, hayatında değişiklikler yapmak isteyen bir adam ile doğaüstü güçlere sahip birinin karşılaşması üzerine kurgulanmıştı. Gökhan, sahilde oturmuş kara kara ne kadar mutsuz olduğunu düşünmektedir. İşini sevmemektedir, herhangi bir risk almasını gerektirmeyen, kişisel gelişimi için de katkısı olmayan evrak takibi işi oldukça sıkıcıdır. Bir an evvel bir şey yapmalıdır ama ne? O kadar derin düşüncelere dalmıştır ki bu esnada yanına gelip oturan yabancının farkına bile varmaz. Yabancı, merhaba, der ve sohbete başlarlar. Gökhan, yabancıya özellikle son zamanlarda yaşadığı sıkıntıları anlatır, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini söyler. Yabancı, sükûnetini bozmadan dinler ve hiç yargılamaz onu. Sonra “Nasıl bir hayatın olmasını isterdin?” der kesin bir ifadeyle. Gökhan, işi ile ilgili isteklerini sıralarken adam gözlerini kapatmasını ister ve inanılmaz bir şey gerçekleşir, hayalindeki dünyaya gözlerini açmıştır, her şey gerçektir ve Gökhan mutlu görünmektedir. Kurgu bu ya günler günleri kovalar ve genç adam bu yeni dünyanın gerçeklerinin can sıkıcılığını fark eder. İşi iyidir ama sosyal hayatı önceki hayatına göre kötüdür. Samimi dostları yoktur, en yakınındaki insanlar bile ilk fırsatta onu yarı yolda bırakacak tiplerdir. Gökhan, yine sahilde oturmuş denizi izlemektedir, yabancı gelip yanına oturur. O yakınmaya başlar, böyle olacağını az çok tahmin eden yabancı şimdi neyin değişmesini istediğini sorar. Gökhan, iki hayat tecrübesinden sonra eksik kalan yerleri de sıralayarak yeni bir hayal kurar ve gözlerini kapatır. Film şeridi gibi gözünün önünden akıp giden bu yeni dünyada ilk başta her şey yolunda görünmektedir ama unutulan bir şey hatırlanır “her zaman her şey dört dörtlük olmayabilir”. Bu sefer de Gökhan’ın başı sağlık sorunlarıyla derttedir. Günlerce hastane odasından dışarı çıkamaz, bitip tükenmek bilmeyen ağrılar, uykusuz geceler… Ne ailesi ne dostları ne de kazandığı paralar onun acısını hafifletebilmektedir. Günler geçer, ayakta tedavi edilmek üzere taburcu olur ve soluğu sahilde alır. Böyle beş altı yeni dünya sahnesi yaşandıktan sonra sahilde oturan Gökhan’ın yanına yabancı tekrar gelir, genç adam artık başa dönmek istediğini söyler ve ân içinde ân açılır da genç adam, kendini yabancı ile karşılaştığı ilk günü yaşarken bulur.

Bu kurgu, kimi zaman bir filme kimi zaman romanlara konu olabilen bildik bir hikâye aslında. Mükemmeli aramak ve istemek doğamızda vardır. Birçok insan, hayatının herhangi bir döneminde benzer sorgulamalar yaşar. Ailesini, eğitimini, yaşadığı şehri, içinde bulunduğu toplumu sorgular. Bundan daha iyisi olmalıydı, ben bunu hak etmiyorum serzenişleri de zihinlerde uçuşur. Sanki bir şablon vardır da o şablona uymayan parçalar insanın hayatını zehir ediyordur.

Peki, bu şablon nasıl oluşur, bir şeyin daha iyi olup olmadığı hangi referans değerine göre belirlenir de insan “daha iyisi”ni düşünür? Soruları arttırabiliriz. “İyi bir meslek sahibi olmak” cümlesi nasıl bir anlam içerir, herhangi bir meslek kime ve neye göre “iyi” sıfatını hak eder? Kazanılacak ücret mi, toplumdaki saygınlık mı ya da insanlara faydalı bir iş kalemi olması mı, nedir iyilikten kasıt?

Yaşadığımız toplum, okuduğumuz kitaplar, izlediğimiz programlar, takip ettiğimiz fenomenler farkında olsak da olmasak da birtakım bilgiler yükler zihinlerimize. Tercihlerimiz ve beğenilerimiz bu bilgilere göre şekillenir. Çok değil yakın bir zamana kadar insanların beğenilerini yakın çevresi ve ilgi alanları belirliyordu. Şimdilerde ise iletişim araçlarının yaygın bir biçimde kullanılması, dünyanın bir ucunda yaşanan ve kabul gören tercihlerden bile haberdar olabilmemizi sağladı. Birçok bilgiye bu şekilde ulaşmak olumlansa da gördüklerimizi kendi hayatımıza rahatlıkla uyarlayabileceğimiz algısı birtakım sorunları da beraberinde getirdi. Birçok kişi için mevcut durum ve yaşamak istediği hayat arasındaki makas açıldı. Hayatımız ile ilgili harika bir tablo hayal ediyoruz. Başrol oyuncusu olarak kendimize en güzel rolleri biçiyoruz. Ancak o tablonun gerçekleşmesi için neler yapmamız gerektiğini çok da planlamıyoruz. Ya da o mükemmel tabloya ulaştığını düşündüğümüz insanların hayatlarındaki sorunlardan haberdar değiliz de fotoğrafın sadece istediğimiz tarafını görüyoruz. Oysa hayat dediğimiz şey dinamik bir yapıya sahip ve olumlu olumsuz her türlü aksiyona müsait.

Farz edelim bir hayalimiz var ve gerçekleştirmek için her türlü planı yaptık, gece gündüz çalıştık çabaladık ama günün sonunda o hedefe ulaşamadık. Bu nokta karalar bağlayıp ah vah edilmesi gereken nokta mıdır? Üzülmek, hayal kırıklığı yaşamak en doğal tepkilerdir. Ama bunu hayatın tamamına yaymak, genel bir umutsuzluğa kapılmak hayatın gerçeklerini görmezden geldiğimiz noktadır.