İncire ve zeytine andolsun.
(Tîn, 95/1)
İncir, bir meyvenin bilindik tarihçesinden değil, çok uzun bir hikâyenin tam ortasından sesleniyor biz ölümlülere. Kültür meyveleri arasında en kadim geçmişe sahip olmasıyla, anlatacakları da neredeyse insanlık tarihinden eski aslında. Çünkü incir yalnızca botaniğin değil medeniyetin de konusudur. Evet, kâinat kurulduğu günden beri, gizemli varlığıyla zamanı selamlıyor incir. Sümer tabletlerinde, Babil’in Asma Bahçeleri’nde, Süleyman’ın şarkılarında onun kutlu adına rastlayabilirsiniz. Antik Anadolu uygarlıklarının kayıtlarında, Roma mutfağında, Buda’nın Nirvana’sında, Hitit ekonomisinde, Mısır anıt mezarlarında, Filistin topraklarında, Hint diyarında ve Doğu’dan Batı’ya oldukça geniş bir kültürel havzada; bilgelik, güç, kutsiyet, aydınlık, verimlilik gibi semboller üzerinden dinsel, mitolojik, folklorik anlatıların odağında her daim yerini alacaktır. Bu böyledir; seksen milyon yıldır yeryüzünde, on bin yıldır tatlı meyvesiyle insanlığın hizmetinde, beş bin yıldır yaşamın bitimsiz kaynağında. İncir denir ona, cennetten dünya sofralarına gönderildiğine inanılır. Hakkıdır. Tüm kutsal kitaplarda adı anılır.
İncirin yeryüzü yolculuğunda, insanoğlunun hayatına misafir olduğu o uzun tarihi boyunca sütü, kabuğu, yaprakları, kökleri ve reçinesiyle; gıda olduğu kadar ilaç, güç verdiği kadar sıhhat, kalbe iyi geldiği kadar ruha deva bir meyve olarak nam saldığını görüyoruz. Vitamin, lif, mineral ve antioksidan deposu olmasıyla yoksul ekmeği unvanıyla da bilinir ayrıca. Ana vatanı Filistin diyarı olsa da Anadolu’dan dünyaya yayılmış -zamanla yaşıt- bir mucizeden söz ederken, incir ağacından insan’a doğru kanatlanan kutlu bir hikâye yazılır her seferinde. Herodot’tan beri yaşamın en temel on nimetinden biri. İncir yaşatır, yapraklarının arasına sakladığı şifalı meyvesinin tadına varanların bileceği tanıdık bir hikâyedir bu, damağından ruhuna ulaşır. Dış kısmından sızan balın, yarılmış kabuğundan taşan beyaz liflerle örülmüş tatlı meyvesini müjdelemesi ve dalındaki acı sütün parmaklarınıza doğru süzülmesi. Zahmetli ama güzeldir inciri yemesi. Belki de hayatın ta kendisi.
İncir, bilimsel adıyla Ficus. Dut ailesinden gelen yemişli bir ağacı anlatır bize. İncirin meyvesi aslında bir çiçek çanağıdır. Yani bu türe özgü bir yalancı meyve. Yalancı güzel, ama kendi gerçeğinin içine saklanmış. Hususiyetlerini tanımak için dallarına yaklaşmanız gerekecek. Cins, farklı, kendine özgüdür incir. Botanik özellikleri açısından da oldukça özgün bir karaktere sahiptir aslında. Kökleri yer üstünde kalan bazı incir ağacı türlerinin dallarından aşağıya sarkan bu kökleriyle, uzaktan tek bir ağaca değil de küçük bir ormana benzemesinin, bazı dinsel-mitolojik anlatılara da kaynaklık ettiğini söyleyebiliriz. Bu türlere ait incir ağaçları, ürpertici heybetleriyle yaşam ve aşk, doğum ve ölüm, dişil ve eril gibi yeryüzünü oluşturan tezatların birliği bilgisini ve sonsuz ömür döngüsünü gövdelerinde taşıyarak, aslında hayat ağacını sembolize etmektedirler. İncire göredir yani bu. Hayatın ağacı olmaklar.
İncir Zamanı
İncir, ballanmış meyvesi, narin dalları ve sessiz duruşuyla masum ve sakindir. Ama bu hususiyetlerinden beklenmeyecek kadar derin bir kuvvete sahiptir aynı zamanda. Ocağa dikilmiş incir ağacıyla ilgili üretilmiş meşhur kargış, bu ağacın yer altına uzanan güçlü kökleriyle; yakınlardaki duvarları çatlatacak, boruları delecek ve betondan temelleri tehdit edecek bir haşinliğe sahip olmasıyla ilgilidir. Evden-ocaktan uzakta olması yeğdir bu yüzden.
İncir ağacı taşlı, kıraç, kurak bölgelerde de yetişir, yıkık yapıların kalıntılarında, terk edilmiş yerlerde, harabe evlerin içinde, hatta bir duvarın çatlağında bile hayat bulabilir. Güçlü kökleriyle etrafındaki engelleri yıkıp tek başına bir yaşam alanı açarak, meyveleri vesilesiyle yanına çağırdığı diğer taşıyıcı türlerle bulunduğu yeri zenginleştirir. Yamacında bitkiler yeşerir, tohumlar saçılır ve polen getiren kanatlılar uçuşur durur. İncir ağacı, sonunda orman olacak o yolun cesur öncüsüdür. Gidip betondan tanrılarla savaşır. Tabiat ve medeniyet kurucusudur. Kurumuş lavların arasından önce o doğar, çatlamış betonların içinden ilk o sızar, nehir kenarlarında güçlü kökleriyle doğal bir köprü olur. Botanik ile kültür arasındaki yolculuğu, bu özellikleriyle birlikte anlamını bulacaktır. İncir, dünyanın güzellik ağacıdır.
İncirdir adı, güz meyvesidir, Âdem’in ilk elbisesi. İlk maya onun sütünden yapılmıştır. Kadimde yaprakları onur vericidir, başlara taç edilir simgesi. Başkenti Germencik’tir. Bardacık, Morgüz, Yeşilgüz, Kavak ve Horasan’dır cinsi. Ege’de yemiştir adı, ballı darı, cennet meyvesi, Jüpiter bitkisi, yoksul ekmeği. Hayat, beş bin yıldır onun dallarından akar. Dünya incire nazar eder. Medeniyetler yanı başında selamlar onu. Balı damlar, sütü sızar, tadıyla şifa verir. Varlığı insanlığa hediyedir. İncire yemin olsun!