Vecdi Seyhun hakkında yazı yazma düşüncesi aklımda yoktu. Kıymetli büyüğüm Murat Bardakçı ile muhabbet ettikten sonra bu yazımın başlığı atıldı. Murat Bardakçı Bey ile Santurnâme kitabım hakkında sohbet ederken konu Santuri Ethem Bey’e gelmişti. Murat Bey’e, Santuri Ethem Bey hakkında bir biyografi kitabı hazırlıyorum deyince o da “Eğer Ethem Bey kitabı hazırlıyorsan muhakkak Vecdi Seyhun Bey’in biyografisine de yer ver, çünkü Santuri Ethem Bey hakkında şu zamanda öğrendiğimiz bilgilerin yüzde doksanını Vecdi Seyhun’un Ethem Bey için hazırladığı kitapçıktan öğreniyoruz ve Vecdi Seyhun, Ethem Bey’in bir avuç santur öğrencisinden birisi olan Ziya Santur’un öğrencisi.’’ demişti. Murat Bardakçı Bey’in bahsettiği Santuri Ethem Bey hakkındaki kitapçık 1948 yılında, Türk Musikisi Dergisi yayınları arasında çıkmıştır. Ayrıca bu kitapçık Hüseyin Sadeddin Arel’in yardımıyla basılmıştır.
Murat Bardakçı Bey ile görüşmemizden sonra ben de Vecdi Seyhun hakkında bir yazıya başlamış buldum kendimi. Vecdi Seyhun’a hayranlığım sadece santur çaldığı için değildi elbette. Bestekâr olmasının yanı sıra ut, keman, piyano ve viyolonsel icracısıydı Seyhun. Nihavend Saz Semaisi’ni her dinlediğimde hayranlığım daha da artıyordu Vecdi Seyhun’a. Müthiş bir besteydi Nihavend Saz Semaisi. Cemil Bey’in Şedaraban Saz Semaisi’nden eksik kalır bir yanı yoktu benim için bu bestenin. İkisi de iki farklı büyük bestekârın elinden çıkmış harika bestelerdi. İkisini de dinlemeyenlere şiddetle tavsiye ederim. Şimdi lafı fazla uzatmadan Vecdi Seyhun’un santur icracılığının nasıl başladığını kısaca anlatmaya çalışayım sizlere. Santuri Ethem Bey, santur dersi vererek birçok santuri de yetiştirmiştir. Bu santuriler içinde en önemli isim Ziya Santur’dur. Ethem Bey vefat edince Ziya Santur, santurun unutulmaması için Zühtü Bardakoğlu, Sabiha Tekand, Cevdet Kozanoğlu, Hüsnü Tüzüner ve Vecdi Seyhun gibi santuriler yetiştirmiştir. Ziya Santur, Türkiye’de ilk defa santur metodu yazan kişidir. Kendisi hayattayken maalesef santur metodunu bastıramamıştır. Santura duyduğu sevgi ve santurun unutulmasından duyduğu endişe nedeniyle, 1934 yılında bu sazın ismini kendisine soyadı olarak seçmiştir. Bir santuri olarak Ziya Santur’a hayran olmamak elde değil. O, bütün santurilerin tanıması ve minnettarlık duyması gereken bir santuridir.
Santuri Ethem Bey’in Göksu’da, Ziya Santur ve Vecdi Seyhun’un da Kanlıca’da yaşadığını öğrendiğimde Türkiye’nin en önemli bu üç santurisinin Beykoz sınırları içinde yaşadığı dikkatimden kaçmadı. Üçüne de Beykozlu diyebiliriz. Son yüzyılda Türk musikisinde bir avuç santurinin olduğu bir dönemde Beykoz’da santur sesinin epey duyulduğunu bilmek bir santuri olarak beni de ziyadesiyle mutlu etti.
Bir gün, acaba Vecdi Seyhun’un santuru hâlen duruyor mudur diye bir soru düştü içime. Hemen araştırmaya başladım ve edindiğim bilgilerle santurun, besteleriyle gönlümüzü mest eden Erol Sayan’da olduğunu öğrendim. Hocamın kapısını çaldım, sağ olsun santuru bize gösterdi.
Vecdi Seyhun biyografisi hakkında çalışırken Yılmaz Öztuna’nın Büyük Türk Musikisi adlı ansiklopedisine bakayım dedim. Vecdi Seyhun’un Santuri Ethem Bey kitapçığını bastırmasına yardımcı olan kişinin Sadeddin Arel olduğunu da o ansiklopediden öğrendim. Bu bilgi benim için önemliydi. Çünkü bir santuri olarak, Ethem Bey için hazırlanan bu kitapçıkta kimlerin emeğinin olduğunu fazlasıyla merak ediyordum. Neyse sözü daha fazla uzatmadan Vecdi Seyhun’un biyografisine geçeyim.
Vecdi Seyhun 1915 yılında Kanlıca’da doğdu. Komşusu ve hocası Ziya Santur’dan nota, usul ve keman dersleri aldı. İki yıl süren bu derslerden sonra hocasının ısrarı ile santur çalmaya başladı. Yirmi dokuz yaşında İstanbul Belediye Konservatuarına giren Seyhun, Hüseyin Sadeddin Arel’in teşviki ile viyolonsel çalmasını da öğrendi. Konservatuarda on altı yıl viyolonsel çaldı. Santur ve viyolonsel dışında ut ve keman da icra etti. Mizacındaki tevazu ile tanıyanları kendisine bağlayan Seyhun, hayatını yalnız musikiye vermiştir. Hiç evlenmemiştir. Gençliğinde bohem ama çok sade, dingin ve düzenli bir yaşam sürdüğü; annesine çok bağlı olduğu ve duygu dünyasını yalnızca müzik üzerine kurduğu anlaşılmaktadır.
Farklı ve özel kişiliği ile görgülü ve nazik bir İstanbul beyefendisi olarak bilinen Seyhun, kendi elinden çıkma, renkli kalemlerle yazılmış yüzlerce sayfa nota, müzik defterleri, kopya edilmiş fasıllar ve kendi ürettiği melodilerle ciddi bir koleksiyon oluşturmuş. Bu koleksiyon Türk musiki arşivi açısından çok önemli bir yere sahip. Titizliği ve çalışkanlığı ile müzik camiasında bir örnek teşkil eden Seyhun’un, modern ve orijinal nağme buluşuyla güfte dağılımı açısından aykırı bir yerde durduğu ayan beyan belliyken, 80’lerin başında bile ağırlıklı olarak eski yazı yazması, çağdaşlarına nazaran daha edebî ve ağır bir dil kullanması da bu yüzden bir çelişki gibi görünmüyor.