En az bir ilgisi olanlara ve ilgisinin peşinden koşanlara bayılıyorum.
Akıp giden hayatı ıskalayan, kendi kabuğuna çekilip sokağına, mahallesine, şehrine, ülkesine, dünyaya kulak tıkayacak kadar ileri gitmemek kaydıyla, bir ilgisi olmak ve ilgisinin peşinden gitmek insanı inanılmaz zenginleştiriyor.
Söylediğim biriktirme tutkusundan, ne olursa olsun eşyayı kutsal bir nesne hâline getirerek ömrünü buna adamaktan farklı bir şey: İnsan elbette fıtratı gereği biriktirir. Belli ölçülerde vererek kendisini ve biriktirdiğini arındırır da.
Burada bir parantez açarak biriktirmenin bir yük olduğundan ve insanın ancak vererek bu yükü hafifleteceğinden bahsetmeliyim. Kim ki cimriyse kınanmış ve kirlenmiştir. Kimin gözünü mal mülk biriktirme hırsı perdelemişse o gözlerin açılması ancak biriktirdiğini vermekle ihtiyacı olanlara dağıtmakla mümkündür.
Vermek nasıl arındırırsa biriktirmek de o ölçüde kirletir. Sevgi bile kendinize sakladığınızda, vermediğinizde taşınmaz bir yüke dönüşür.
Dilenciliği ihtiyaçtan yapmayıp meslek hâline getirenlerin, sürekli almaya odaklı yaşayanların ve çevrenizde cimriliğiyle maruf kimselerin yüzlerine dikkatli bakın, o yüzlerde meymenet silinmiş, tuhaf ve derimsi bir karalık ikinci bir yüze dönüşmüştür.
Parantezi kapatalım ve devam edelim: En az bir ilgisi olan ve ilgisinin peşinden gidenler harika insanlardır.
Diyelim çiçek besliyorsunuz, onların suyuyla toprağıyla bakımıyla ilgilenmek sizi hayatta müteyakkız kılacaktır. Güneşi nereden aldığı, hangisinin gölgeyi sevdiği, ne zaman çiçek açacağı, türleri, onlarla ilgilenirken kullandığınız dil, dallarından, tohumlarından yeni çiçekler elde etmeniz, evinizi bahçeye çevirmeniz, konukluğa giderken hediye olarak koltuğunuza bir saksı almanız, evinize konuk olana çiçek hediye etmeniz sizi harika bir insan yapacaktır. Çiçek yetiştirmeyi tutku hâline getiren birisi tabii olarak çiçekler gibi incelir ve renklenir; ondan bir kötülük sâdır olmaz.
Diyelim ki mahallede sokak kedileriyle ilgileniyorsunuz, onları besliyor, onlara isim veriyorsunuz, sizi görünce ayaklarınıza sürünüyorlar, yavrulayanlara ayrıca ihtimam gösteriyorsunuz, içlerinden ayağı kırılanları, köpek saldırısında yaralananları veterinere götürüyorsunuz, her birinin karakterindeki farklılığı ilk bakışta anlayacak bir kedi bilgisine sahip oluyorsunuz zamanla; bu esasen, kendi çapınızda bir Ebu Hureyre olarak anılmayı hak ediyorsunuz demektir.
Diyelim şiir ilginiz var sadece şiir kitapları topluyorsunuz, çok sevdiğiniz üç beş şairin şiirlerini ezberliyorsunuz, onların ilk kitaplarından son şiirlerine kadar bir birikime sahip oluyorsunuz, bu konuda bilgiye ihtiyacı olan sizden besleniyor, kimsenin fark etmediği anlamları, mecazları fark ediyorsunuz, az şey midir?
Diyelim tespih koleksiyonu yapıyorsunuz, ilk bakışta tespihin ustasından imal edilen malzemeye, maddi değerinden sıhhate iyi gelmesine varıncaya kadar özelliklerini bir çırpıda aklınızdan geçiriyorsunuz, bazen en sevdiğiniz, kıymetli tespihinizi içiniz cız etmeden birine hediye ediyorsunuz, evinde üç beş tespihi olan bunların değeri hakkında sizden bilgi alıyor, ilginiz gittikçe derinleşiyor, ne güzel!
Güvercinlere yem vermeyi, kimsesiz mezarları temizleyip çiçek dikmeyi, ayda bir huzurevini ziyaret edip sakinleriyle ahbap olmayı istidat hâline getiriyorsunuz; iyiliğinize, ayak bastığınız toprak, soluduğunuz hava tanıklık etmiyor mu sanıyorsunuz?
Bu “diyelim” diye başlayan cümleler bitmez. İyisi mi biz yazıyı bitirmeden yineleyelim: Bir ilginiz olsun ve o ilginizin peşinden gidin lütfen. Güzelleştiğinizi göreceksiniz. Az şey mi?