ENDONEZYA
YASMİN ARDİAN AZZAHRO
Kalem kelimesini duyunca aklımıza ne geliyor? Her insanın aklına tek şey gelir, yani yazmak. Neden? Çünkü kalemin ana işlevi yazmaktır. Bir çocuğun okula yeni başladığında yanına aldığı ilk şey kalemdir.
İnsanlar bildiklerini yüzyıllardır yazıyorlar. Resimle, kelimeyle ya da cümleyle bildiklerini, yaşadıklarını anlatıyorlar. Hislerin ve bilgilerin değişimlerini bu belgeler sayesinde izliyoruz. Peki, yazı olmasaydı ne olurdu?
Yazmanın zamandan bağımsız, zamansız bir doğası vardır. Bir insan ne kadar harika ve ünlü olursa olsun, halkın hafızasında yavaş yavaş unutulacaktır. Yaşam öyküsü gelecekte bilinmemektedir. O yüzden tarihinizi yazılara kazıyın ki bir gün gitseniz de hikâyeniz yazdıklarınızda yaşasın. Bir atasözü okudum, şöyle diyor: “If reading is our way to get to know the world, then writing is a way for the world to know us.” Atasözünün Türkçesi ise şöyle: Eğer okuma bizim dünyayı tanımamızın bir yoluysa, yazma da dünyanın bizi tanımasının bir yoludur...
ARNAVUTLUK
ANİDA HAMZAJ
Onunla beraber sevinç mektupları yazdık, hasret mektupları da. Babama yazardım, Yunanistan’dan dönmesini sabırsızlıkla beklerdim. Yazmaya başladığımda gözyaşlarımı tutamazdım, mektubum gözyaşlarıyla ıslanırdı, onu yırtıp bir tane daha yazmaya başlardım. Kalem, benim sessiz arkadaşımdır, bütün acılarımı yazar ve bir kâğıtta hatıra bırakır. Birlikte şiir de yazdık, doğum günü dileklerini de yazdık, sırlarımızı da paylaştık. Çünkü ben ona güveniyorum. Daha nice güzel mektuplar yazacağız. Neşe ve mutlulukla dolu mektuplar...
TÜRKİYE
KÜBRA ÖZKAN
Kalemin yazmasıyla başlıyor insan hayatı. Bu yüzdendir ki herkesin doğuştan gelen bir yazma eğilimine sahip olduğunu düşünürüm. Gördüklerimizi, göremeyip de hayal ettiklerimizi, acılarımızı, mutluluklarımızı yazarız kalem sayesinde. Bir iz bırakır her birimizin yüreğine. Bazen uzun sorularda ararız hayatın ne demek olduğunu aslında hayat, kalemin yazmayı bitirene kadarki süreci değil midir? Yağmur yağar, üstüne binlerce şiir yazar, bahar gelir güneş açar da atılan sevinç çığlıklarını duyar kalem. Nüfuz eder içimize. Tıpkı bir elin parmakları gibi. İçlerinden birine bir şey olsa gözümüz hep ona takılır, aklımız hep onda kalır. Kalem de öyledir, hayatımızın bir noktasında kötü şeyler yaşasak da hemen çekip çıkarır bizi. Kendi sonsuzluğuna hapseder. Bilir ki asla bitmeyecek bir mürekkebi vardır. Yazmaktan usanmaz. Ve artık kalemin son kez yazmasıyla insan hayatı sonsuzluğa kavuşur.
Bir ayette diyor ki “O, kalemle yazmayı öğretendir.” Yazdıkça kötü hislerden kurtulma düşüncemiz bu ayetle bağdaşmış oluyor. Yeni hayatlara yelken açıyoruz böylece. Üstelik sessizce, kalemin ve kâğıdın bildiği kadarıyla. En yakın dostumuz oluyor kalem, kâğıtsa sırrımızı verdiğimiz bir arkadaşa dönüşüyor. Kalem yazıyor, insan yaşıyor. Nefes nefese çarpışıyor, uzun soluklu mücadeleler veriyor kalem. Yüzyıllar öncesinden haber getirmek ve yüzyıllar sonrasına haber bırakmak için... Bir çift kelam olup onlarca hayata karışmak için...
MALEZYA
NURUL ALİQA BİNTİ NOORAZAM
Kalem hem kurtarmak hem de yok etmek için kullanılan bir bıçak gibidir. Kimi yazılar okuruz yaralı ruhumuz iyileşir, kimi yazılar okuruz bütün motivasyonumuz düşer. Kalemin kullanılma biçimi ya da yazının sunuluş şekli bu açıdan çok önemlidir.
Yazmak elbette bir yetenektir. Ve bir ödüldür bence. Kur’an-ı Kerim’de “kalem”e yemin eden Allah’ın bir ödülüdür. Allah nice ödüller verir insana. Bunları iyilik için kullanıp kullanmamak o kişinin elinde.